
Üyelerimizden KİH-YÇ (Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği), 6 Şubat depremlerine ilişkin birincil tespitler ve acil taleplerini paylaştı:
“Türkiye 6 Şubat 2023 tarihinde Gaziantep ve Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerle sarsıldı. Gaziantep ve Kahramanmaraş’ın yanı sıra Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa’da, resmi rakamlara göre 20 Şubat 2023 itibariyle en az 41 bin 156 kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi de yerinden edildi. Yalnızca Türkiye’de değil, Suriye’de de büyük yıkıma neden olan ve bölgedeki milyonlarca insanı derinden etkileyen depremlere dair gelişmeleri üzüntü ve öfkeyle takip ediyoruz. Depremin bu bölgede gerçekleşeceği yıllardır uzmanlar tarafından ifade edilse de görüyoruz ki iktidar depremle ilgili hiçbir önlem almamış, 20 yıldır depreme dayanıklı şehirler inşa etmek yerine “imar afları” ilan ederek kaçak yapılaşmanın önünü açmıştır.
Bir deprem ülkesi olan Türkiye’de deprem ve afet yönetiminde hayati olan ilk 72 saatte afet yönetiminden sorumlu birimlerin koordinasyonsuzluğu deprem bölgelerine yeterli sayıda arama kurtarma ekibinin, ekipmanın ve yardımın gönderilmemesine neden olmuştur. Bölgede gözlem yapan kişi, kurum ve kuruluşların da aktardığı üzere, arama kurtarma çalışmaları yetersiz kalmış, sağ kalan depremzedelere sunulması gereken çadır başta olmak üzere temel yardımlar günler boyunca ulaştırılmamış, ayrıca gönüllülerin ve sivil toplumun çalışmaları engellenmeye çalışılmıştır. Depremden sonraki ilk 36 saat içinde insanlar enkaz altında kurtarılmak için Twitter aracılığıyla seslerini duyurmaya çalışırken Twitter’a erişim keyfi biçimde engellenmiştir. Altın saatlerde yaşanan koordinasyonsuzluk ve Twitter’ın engellenmesiyle kriz yönetiminin kendisi bir krize dönüşmüştür.
Deprem sonrası süreci koordine edemeyen iktidar, depremden ağır etkilenen 10 ilde toplumsal dayanışmayı engellemek için Olağanüstü Hal ilan etmiştir. Barınma ihtiyacını karşılamak için çareyi depremzedelerin bir bölümünü üniversite yurtlarına yerleştirmekde bulmuş, yüz yüze eğitimi yaza kadar durdurarak yurtlardan öğrencileri apar topar çıkarmıştır. Bölge için büyük bir özveri ve hızla örgütlenen bağımsız sivil toplumun yardımlarını bölgeye ulaştırması, merkeziyetçi bir yaklaşımla ve OHAL yetkilerinin de kullanılmasıyla engellenmiş, yardımları taşıyan tırlar şehir girişlerinde durdurulmuş, AFAD tarafından koordinasyonun tek elde toplanacağından bahisle yardımlara el konulmuştur. Ancak el konulan bu yardımların deprem bölgesinde depremzedelere ulaştırılmasında AFAD yetersiz kalmıştır.
Depremin üzerinden iki hafta geçmesine rağmen bölgede çadır, tuvalet, duş vb. hijyen ihtiyaçları halen karşılanmamıştır. Bununla birlikte, çeşitli İl Dernek Müdürlükleri, yardım toplayan derneklere resmi yazı göndererek ayni ve nakdi yardımların önünü kesmiş, böylece sadece sivil toplumu işlevsizleştirmekle kalmamış sivil toplumun yardım toplama faaliyetlerini hedef göstererek itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. Bu süreçte, bağımsız kadın örgütleri başta olmak üzere sivil toplumun önü kesilmeye çalışılırken, toplumsal cinsiyet karşıtı iktidara yakın grupların bölgede afet koordinasyonunda yer aldığı görülmektedir.
Depremzedelerin tıbbi bakıma, barınma ve giysiye, temiz su ve hijyene, yeterli gıdaya erişiminde yaşanan aksaklık ve koordinasyonsuzluklar, özellikle kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’lar için krizi ve hak ihlallerini daha da derinleştirmektedir. Kadın ve LGBTİ+ örgütleri özellikle kadınların ve LGBTİ+’ların yapılan yardımlara erişimde çok ciddi güçlük çektiğini, kadınların başta ped olmak üzere ihtiyaçlarının karşılanmadığını, LGBTİ+’ların ise karşılaştıkları ayrımcılık, nefret ve şiddet nedeniyle yardım talep dahi edemediğini aktarmaktadır. Ayrıca, alınmayan tedbirler dolayısıyla halk sağlıkçıları bölgede salgın hastalıkların başlamasının an meselesi olduğu konusunda hükümeti uyarmaktadır.
Bölgeden gelen mültecilere yönelik ayrımcılık, nefret ve şiddet haberleri son derece kaygı vericidir. Mültecilerin deprem sonrası yardımlardan yararlanamadığına, mülteci oldukları anlaşılmasın diye bunları talep dahi edemediklerine ilişkin gözlemlerin yanı sıra özellikle sosyal medyada paylaşılan mültecilere yönelik şiddet ve işkence görüntüleri teyide muhtaçtır. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerinde çok net ortaya konduğu üzere, işkence insanlığa karşı suçtur ve mutlak olarak yasaktır. Evrensel hukuk uyarınca, hiçbir istisnai durum, olağanüstü hal ve hatta savaş hali dahi işkence için gerekçe olamaz.
20 Şubat itibariyle depremin üzerinden iki hafta geçmiş olmasına rağmen barınma ve temiz su, tuvalet ve gıdaya erişim başta olmak üzere temel ihtiyaçlar hâlâ tam olarak karşılanmamıştır ve toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve ayrımcılık gibi yakıcı hak ihlalleri tablosu sürmektedir. Daha büyük hak ihlalleri yaşanmaması için hükümeti acilen aşağıdaki önlemleri almaya çağırıyoruz: